(KUTLU DOĞUM)
Peygamber
Efendimiz Hz.Muhammed(s.a)in doğum günü olan Mevlid Kandili Dünyaya teşrif ettiği
dua ve ibadetlerin kabul edildiği mübarek günlerden dir. 2015 yılında 22 Aralık
2015 salıyı Çarşambaya bağlayan gece idrak edilecek ve İslam Âlemi tarafından kutlanacaktır.
Mevlid: mana olarak
doğum günü demektir. Mevlid Kandili Hazreti Muhammed'in (s.a.)doğduğu gün
olması sebebiyle İslam alemi için önemlidir. Mevlid gecesi
için Hazreti Ebu Bekir (r.a) "Resûlullah Efendimizin (s.a.)doğumuna dâir
yazılanların okunması için bir dirhem harcayan, Cennette bana arkadaş
olur" demiştir.
Kandiller; ışıklarıyla
sadece karanlık gecelerimizi değil, aynı zamanda manevî feyziyle de daralan
gönüllerimizi aydınlatan, zihinlerimizi berraklaştıran gecelerdir.
Kandiller; öze
dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye
yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin,
kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu
ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.
İşte Mevlid Kandili de
insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olan rahmet
elçisi Hz. Peygamberin doğumunu kutladığımız, onun bireysel ve toplumsal
hayatımızı aydınlatan insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve
metanetini, kerem ve cömertliğini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri anlayıp
hayatımızı onun yüce ahlâkıyla güzelleştireceğimiz bir tazelenme mevsimidir.
Mevlid kandilinin tüm
islam alemine,özellikle Kasabamız halkına hayırlar getirmesini bütün insanlığa sevgi, rahmet, huzur ve barış
getirmesini,Cenab-ı Hak'tan dilerim.Kandiliniz mübarek olsun.
Çocuklarınızı
yarınlara hazırlamanız için,önce yaradana iman ederek bizlere gönderdiği
Kitabı, Mektubu, mealiyle birlikte her gün mutlaka on dakika
okuyun.Çocuklarınızı sevin,gönüllerine girin,yanaklarından öpün ve Camiye ve
okumaya alıştırın, karşılığında ödüllendirin.Anne ve Babalar olarak sizlerde
eşler olarak birbirlerinizi sevin.Sevginizi birbirlerinize ‘’seviyorum’’
sözleriyle taçlandırarak öpün.Caminin öneminden bahsederek Peygamberimiz(SAV)
zamanında (kadın erkek) Camiye devam edildiğini,günümüzde ise devam
edilmediğini ve tekrar Peygamberimizin zamanındaki gibi Camilere devam
edilmesi gerektiğini belirtin.Bu mübarek geceyi fırsat bilerek bol bol Kur’an
okuyalım,ibadet ve dua da bulunalım.
Aşağıda
Mevlid kandili ile ilgili Faziletine dair bir bilgi ve Milli Şairimiz Mehmet
Akif ERSOY dan (Bir Gece) adlı şiirini konumuzun önemini ifadesi bakımından
aktarıyorum.
Mevlid
Kandili (Kutlu Doğum)
Mevlid
Kandili Nedir? Anlamı; Kutlu Doğum,İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve
en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında
Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye
"Mevlid Kandili" denir.
O'nun
doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış
yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma
düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.
Sevgili
Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı
ile kalpler nurlandı. Eşitlik, adalet ve kardeşlik geldi. O'na inanan toplumlar
gerçek huzura kavuştu. O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok
hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.
Bu
gece, Müslüman lar arasında yüzyıllar dan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta,
Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk Alimi
Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı "Vesiletün'necat" olan
mevlid kitabı O'nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde
dile getiren değerli bir eserdir.
Peygamberimizin
doğum yıldönümlerinde okunan mevlidleri saygı ile dinlemek, O'nun mübarek
ruhuna salât ve selâm okumak hiç şüphesiz büyük milletimizin Sevgili
Peygamberimize olan engin sevgi ve bağlılığının bir ifadesidir.
Bununla
beraber, O'nun ahlâk ve fazilet dolu hayatını öğrenmek ve kendimize örnek almak
başta gelen görevlerimizdendir. Asıl o zaman O'nun sevgisini ve hoşnutluğunu
kazanmış oluruz.
Yeryüzünü
mânevî bir karanlık kaplamıştı.Mevcudat, beşerin zulüm ve vahşetinden adeta
mâteme bürünmüştü. Gözyaşı döken gözler değil, ruh ve kalpler idi. Kalp ve
ruhların keder, elem ve gözyaşına âlem de iştirak etmiş, sanki umumî yas ilan
edilmişti!
Yeryüzü
saadetin, sevincin ve huzurun kaynağı olan “tevhid” inancından mahrumdu. Küfür
ve şirk fırtınası, ruhları ve kalpleri kasıp kavurmuştu. Gönüllerde tek mâbud
yerine, birçok bâtıl ilâh yer almıştı! Hakikî sahibini arayan ruhların feryadı
ortalığı çınlatıyordu.
İnsanlar,
birbirini yiyen canavarlar misâli vahşîleşmiş, küfür, şirk, cehalet ve zulüm
bataklığında boğulmaya yüz tutmuşlardı. Zâlimin zulüm kamçısı altında mazlum
inim inim inler hale gelmişti.
Âlem
mahzun, varlıklar mahzun, gönüller mahzun ve simalar mahzundu.Akıl, ruh ve
kalpleri mânevî kıskacı altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu küfür ve şirke,
bu dalâlet ve cehalete, bu hüzün ve sıkıntıya beşerin daha fazla katlanmasına
Allah’ın sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi! Bütün bunlara son verecek
bir zâtı, şefkat ve merhametinin bir eseri olarak elbette gönderecekti!
İşte, o
zât geliyordu! Dünyanın mânevî şeklini beraberinde getirdiği nurla değiştirecek
eşsiz insan, Allah’ın Son Peygamberi geliyor du!Cin ve inse ebedî saadetin yolunu
gösterecek Hz. Muhammed (a.s.m.) geliyordu!
O An…
Kâinat, hürmet ve haşyet içinde Efendisini beklemekte idi. Her varlık, kendisine
mahsus diliyle, hal ve hareketiyle bu emsalsiz insana “hoş-âmedî”de bulunmak
üzere sevinç içinde hazır durumda idi.
Tarih:
Milâdî 571, Nisan ayının yirmisi.
Fil
Vak’asından elli veya elli beş gece sonra.
Kamerî
aylardan Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi.
Mekke’de
mütevazı bir ev. Günlerden Pazartesi. Vakit, vakitlerin sultanı seher vakti.
Bu
mütevazı evde ve bu eşsiz vakitte muazzam ve eşsiz bir hadise vuku buldu:
Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (a.s.m.), dünyaya gözlerini açtı!
Bu göz
açışla birlikte âlem, sanki birden elem ve mâtemini unutarak sürura garkoldu.
Karanlıklar, ânında nurla yırtılıverdi. Kâinat, sevinç ve heyecan içinde
adeta, “Doğdu ol saatte Sultan-ı Din Nura garkoldu semâvât-ü zemin” diye
haykırdı.
O
vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi
Hz. Muhammmed Aleyhissalât-ü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını
değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü
idi.
İşte
insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun,
nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân
ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil,
diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.
Doğudan
batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o
gece,neler oldu neler?
Yahudi
ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve
müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu
müjdeyi verdiler.
O gece
Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed
doğmuştur" dediler.(1)
Bîr
Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve
Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir
toplantıda,
"Bu
gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu, "Bilmiyoruz"
diye cevap verdiler.
Yahudi,
"Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!"Bakın, ey Kureyş
topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son
peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr
etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler
bulunan bir ben var" dedi.
Toplantıda
bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi
evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece
Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed
koydular." haberini aldılar.
Ertesi
gün Yahudiye vardılar:
"Bahsettiğin
çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.
Yahudi
"Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?"
dedi.
Onlar,
"Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona
götürün" dedi.
Yahudi
ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.
Pegamberimizi
Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce,
üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,"Ne oldu
sana, yazıklar olsun" dediler.
Yahudi,
"Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti.
Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar
peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.
"Ey
Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak
bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.(2)
Kâinatın
Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp
gördükleri çok manalıydı..
Peygamber
Efendimize Annesi hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve
bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her
hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona
Ahmed yahut Muhammed ismini ver."
Yine
kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Basra,
saray ve çarşılarını, hattâ Basra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü
Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)
Aynı
gece Hz. Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de
şöyle:
"O
gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi
sarktıklarını gördük."
Evet
bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri
şu beytiyle şiirleştirmiştir:
"Hem
Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok
alâmetler belürdi gelmedin"
Rabiülevvel
ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20
Nisan'a denk gelen gece idi.Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini
o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.
Araplara
göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona
bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine
konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş,
başparmağını emiyordu.(5)
Evet,
bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve
âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı
aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.
Aynı
gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği
görüldü.
Aynı
gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere
düştüğü öğrenildi.Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği
görüldü.Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği
müşahede edildi.
Bütün
bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta
tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal
tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)
İşte bu
geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene
yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme
teşrifine kıyam ediyoruz.
Getirdiği
ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı
sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı
tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.
Yüce
Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.
Kaynaklar:
(1)İbn-i
Sa'd, Tabakat, 1:60.
(2)A.g.e,
1:162-163.
(3)Taberî
Tarihi, 2:125; İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(4)A.g.e.,
1:102.
(5)İbn-i
Sa'd, Tabakat, 1:102.
(6)Bediüzzaman,
Mektûbat,s:161,162.
*** BİR GECE ***
On dört
asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan,
ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o
ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin
senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:
Bir
kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir
kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar
içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları
geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz
mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ
bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı,
bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken,
büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda
gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir
nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
Bir
hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin
ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün
ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere,
rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,
Şehbâlini
adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya
neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn
ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur
o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Mehmet Akif Ersoy
MEVLİD KANDİLİ(KUTLU DOĞUM)
Reviewed by Anonim
on
06:42
Rating:
Hiç yorum yok: